Teşekkürler Türkiye 10.12

Sanatın Destekçileri

Eskiden cepçilere GSM operatörü derdik. GSM teknolojisi eskiyip üstüne Türk Telekom da koroya katılınca kategori klasik tanımlara sığmaz oldu. Üstüne onca ürün, tarife, hizmet, mesaj… Ortalık iyice karıştı. Kolay değil. Rekabetin kirlettiği ortamda, kendi mesajlarını ayrıştırmak için haliyle en ünlülerle, en iyilerle çalışmaları lazım. O hafta en popüler kim ise onu bulup güncel bir senaryo yazmak da zor iş. Değişik şeyler düşünmek gerek. Mesela biri derdini Selim üzerinden anlatırken diğeri fasulye çıkartacak. Fasulye ve Selim’in temsil ettiği marka da onlara Öztürk ile cevap verirken Cem Yılmaz, Ata Demirer, BKM… artık kim varsa arada görünüp bir mesaj patlatacak. Bunları anlatabilmek için haliyle bol GRP gerekecek. Bir sürü film çekilip, şarkı yazılacak.

Netice; Telefoncularımız sayesinde reklam yapım sektörü ciddi paralar kazandı. Bu fonlarla çok iyi stüdyolar kuruldu, ekipmanlar alındı. Güzel birikim yapan bazı sanat insanları iyi filmler çekmeye başladı. Dizi kalitesi arttı. Gerçekten böyle oldu. Şaka yapmıyorum. Bugün Türkiye yapım sektörü daha üst düzey işler çıkartıyorsa bunda bonkör reklamverenin payı çok. Özellikle de iş prodüksiyona, sanatçıya gelince hiçi bir fedakarlıktan kaçmayan telefoncuların. Takdire şayan bir sosyal sorumluluk bilinci. Medici ailesi mi desek bunlara topyekün?

 

 

Cem Yılmaz Sponsorları

Cem Yılmaz bence gelmiş geçmiş en büyük güldürü ustamız.  Yaptığı her şey izleniyor ve konuşuluyor. Hele o herkese bir laf yetiştirerek yaptığı sekans çoktan Türk film ve reklam tarihinde yerini aldı. G.O.R.A. filminden Panasonic, Doritos ve TT  reklamlarına geliştirdiği bu seriyi Servet bey ile zirveye taşımış. Ne güzel. Hızla yürüyor ve önüne çıkan herkese hoş bir laf ederek hepimizi güldürüyor. Güldürürken de mesaj veriyor. Herkese o kadar lafı nasıl da buluyor? Sanat bu işte. Tabii ki böyle yeteneklerin sanatını sürekli icra edebilmesi için desteklenmesi gerekiyor. Bu, dünyanın her yerinde böyledir. Medici ailesinden sonra kendisinin 2012 sponsoru İş Bankası oldu. Büyük bir özveri yaptıklarını duyduk. Bravo. Servet bey reklamını da keyifle izledik. Araştırma sonuçlarının iyi çıkacağı zaten baştan belli. Şubeler, çalışanlar memnun. Daha ne olsun ki?

 

 

Sporun Sponsorları

Sporun sponsorları sayesinde de güzide kulüplerimiz Avrupa’nın ünlü emeklilerini ülkemize getirip hepsini bir kültür elçisi olarak yetiştirebiliyor. Bu futbolcular Türkiye’de çok iyi vakit geçiriyor. Sağlam bir sözleşme yapıp sonra hemen ülkemizin güzelliklerini tanımaya başlıyorlar. Hiçbir fanteziden kusur kalmıyorlar. Hatta bunlardan çoğunun futbol oynayamaya bile vakti kalmıyor. Olsun. Ne gam. Döndüklerinde ülkemizin güzelliklerini herkese anlatan birer turizm elçisi olacaklar. Bu da yetmiyor.  İstanbul kulüpleri yayın pastası ve sponsorluk gelirlerinden daha büyük bir pay alıp Anadolu’nun yetenekli çocuklarına da güzel kazanç kapıları açıyor. Onları da İstanbul’un güzellikleriyle tanıştırıyorlar. Mesela Şenol Güneş oturup çalışıyor, tam Avrupa’da başarı kazanacak bir takım kuruyor. Sonra bu takımın iskeleti aynen İstanbul’a kazandırılıyor.

 

 

Müziğin Destekçileri

Serdar Ortaç, Mustafa Sandal gibi sanatçılarımız bu sene de geleneksel yaz albümlerini çıkardılar. Bodrum biçleri onların doksanlardan beri değişmeyen müzikleriyle çınladı durdu. Türk müziğinde yeni bir şeyler yapan var mı bilemiyoruz. Olsun, istikrar iyidir. Neden risk alacaksın ki? Bütün popçularımız yaz aylarında seri halde konserler verdi. Alanlar dolup taştı. Eller havaya kalkıp kalkıp indi. Sponsorlar mutlu. Bu arada Latin Amerika’dan, Afrika’dan enteresan gruplar çıkıp dünya müzik piyasalarını sallamış, bize ne?

 

Diğer

Ünlü kullanımında cepçileri aratmayan petrol istasyonları da takdire şayan. Sonra, bilmemne kartıyla bilmemne benzin istasyonunda beş tane x liralık alışveriş yaparsam şu kadar puan birikiyor ya, bayılıyorum o kampanyalara. Al ver, ekonomiye can ver. Yoksa bu petrol şirketleri, bu bankalar ve bu medya nasıl ayakta kalacak? Veee  güzide sanatçılarımıza sponsor olarak fazla göze batmadan hayır işlerini sürdüren halı, mobilya vs. üreticileri, tüm söyleyeceklerini cıngılla anlatıp pop müziğimizi destekleyen yerel sanayicimiz, her dizinin sonunda kaçırmamaya çalıştığım mobilya, kuaför ve kuru temizleme firmaları. İyi ki varsınız.

 

 

 

Özetle; Kendimiz çalıp kendimiz eğleniyoruz. Ne bu topraklardan dünya markaları çıkıyor, ne global bir sanatçı, sporcu veya takım. Uluslar arası organizasyon becerimiz ve etkinliğimiz yerinde sayıyor. Bir pazarlama çabası olmadan kendiliğinden pazar bulan dizilerimiz dışında popüler kültür ihracatımız yok gibi. O yüzden milli gelir on bin dolarda takılıp kalacak gibi görünüyor. Bunu dert eden bir tane reklamcı varsa beni arasın. Çünkü gördüğüm reklam sektörünün para kazanmak dışında bir motivasyonu ve hedefi yok.  Uluslar arası tanınırlığı olan sadece bir reklamcımız var. Cem Yılmaz’ın global bir projesi varsa bilmek isterim mesela. Sektörde “benim hayallerim var” diyen biri varsa o da yazsın. Gelecek yazımın dipnotunu onlara ayırdım. Ya da tivit atarım. Hepsi 140 karaktere sığar muhtemelen.

 

 

 

Yorumlar
Bütün Yorumlar.
Yorumlar