Kriz Bitti mi? 05.2010

Hmm galiba hayır!

Çünkü bu, daha önce yaşadıklarımızdan farklı, yapısal bir kriz. Sanayi devriminden bu yana sorgulanmadan varlığını sürdüren, sanayiye bağlı büyüme ve istihdam modelinin tıkandığı günleri yaşıyoruz. O yüzden daha öncekiler kadar can yakan türden bir kriz yaşamadık. 2009 yılında, 2001 krizinde olduğu gibi İstanbul’da yollar boşalmadı, dev gruplar batmadı, insanlar babalarının evlerine dönmedi. Bir miktar da hazırdan yedik çünkü o günlere göre daha zenginiz. Zaten aile içi dayanışma her zaman direncimizi artıran ve yöneticilerimizi rahatlatan bir faktör.

Ama çıkış da 2001 krizi gibi hızlı olmayacak. Finans kesiminin ayakta kalması, yöneticilerimizi “teğet geçecek” rehavetine sokan olumsuz bir rol oynadı. Uluslar arası derecelendirme kuruluşları ülke puanımızı artırmış olsa da ben sokakta iyi şeyler görmüyorum. Toptan ve perakende piyasalarda işler iyi değil. Bir çok patron “bu da geçer, ha gayret” diyerek keseden yiyor. Sabrediyor ama şu sıralar bankalar dışında kimse para kazanmıyor.

Kriz neden kolay bitmeyecek?

  • Gelişmiş ülkelerde tüketim geriledi. Oralardaki mali kriz bitse de geleneksel ihraç pazarlarımızda bizim ürünlere olan talebin artması zor çünkü bu adamlar zaten yıllardır alabilecekleri birçok şeyi aldılar. İleride yeni araba, seramik, makine alma iştahları aynı oranda artmayabilir. Tam tersine, ABD ihracatını iki katına çıkarmak için düğmeye bastı. Yani buralara aynı malları aynı yöntemlerle satmak kolay olmayacak.
  • Öte yandan gelişmekte olan ülkelerde olağanüstü bir üretim kapasitesi oluştu. Başta Uzak Doğu olmak üzere bir çok ülke son 25 yılda batı pazarlarına mal üretmek için organize oldu ve aralarındaki rekabet arttı. En sonunda Çin gelip son noktayı koydu. Tanesi 2.8 dolara jean pantolon üretemeyeceksek işimiz zor.
  • Doğuda tüketimin artması kolay görünmüyor. Bunun birinci nedeni kültürel. Üretelim ama tüketmeyelim, tasarruf edelim eğilimi hakim. İkincisi ise özellikle bizim gibi ülkelerde artan işsizlik. Bunun nedeni de sanayide artan verimlilik. Aynı malı üretmek için gereken insan gücü giderek azalıyor. Kapasite artıyor ama çalışan işçi sayısı azalıyor. O zaman da üretilen malları alacak gelire sahip insan bulunamıyor. Başka bir bölüşüm modeli de şimdilik ufukta görünmüyor.
  • Buna bir de küresel ısınma ile somutlaşan “dünyayı tüketme” korkusu eklendi. Fosil yakıtlara bağlı sanayi ürünü tüketiminin artması gelecek nesilleri tehdit ediyor. Tüm dünyanın aydınları daha az sanayi üretimi ve fosil yakıt tüketimi konusunda büyük baskı oluşturmaya başladılar. Okullarda “çevre” bilinciyle yetişen bir nesil geliyor ve sürdürülebilir gelişme sağlayacak yeni ürünlerin, işlerin, bakış açılarının geliştirilmesi de vakit alacak.
  • Türkiye son 25 yılda gelişmiş batı ülkelerine mal satmak üzere bir sanayi altyapısı geliştirdi. İhracat 3 milyar dolardan 130 milyar dolara yükseldi ve ülkenin her tarafı organize sanayi bölgeleriyle doldu. Ancak tüm işsizlere sanayide iş bulmak için ihracatın belki trilyon dolara çıkması gerek ki bu malı üretmekten çok kimin alacağı önemli.
  • İşsizlik sorununu çözmek için sanayi yatırımı dışında bir şey öneren yok. Bu da normal çünkü yeni pazarlar geliştirmek, yeni ihtiyaçlar keşfetmek, olmayanı ortaya çıkarmak oldukça üst düzey bir zihinsel uğraştır. Doğrudan söylemek gerekirse memlekette henüz bu “akıl” yok.
  • Türkiye’de çok büyük bir üretim kapasitesi, arz fazlası var. Buna rağmen hiç kimse yerli üretimi koruma yönünde bir adım atmıyor. Tam tersine, yerli üreticilerimizin iç pazardaki tüm mevzilerini yabancılara verme konusunda kararlı bir çaba var.
  • Türkiye’de çok büyük bir perakende alanı fazlası mevcut. Her evin altı dükkan. Buna rağmen şehir merkezleri alışveriş merkezlerine ve bunların getirdiği (çoğu yabancı) organize perakendeye teslim ediliyor. Önümüzdeki yıl perakendede büyük sıkıntılar yaşanabilir.
  • 2009 yılında hükümetin aldığı en önemli tedbir, otomotiv başta olmak üzere bazı ürünlerdeki vergi indirimleriydi. Pazarlama biliminin en basit uygulaması olan bu fiyat indirimleri bir miktar hareket sağladı ama yeni bir talep yaratmaktan ziyade tüm yıla yayılacak talebi belli bir döneme sıkıştırdı.
  • 2009 ortasında açıklanan yatırım teşvik paketinin de bir faydası yoktu çünkü ülkenin şu anki ihtiyacı yeni sanayi yatırımları değil. Planlanan yeni paketler de fazla yaratıcılık içermeyen mali disiplin programları gibi görünüyor.
  • Krize karşı alınan önlemlerin en doğrusu güney ve doğudaki komşularımıza yönelik politik açılımlar. Gerçekten de çok ihmal ettiğimiz bu pazarlarda ciddi iş yapma potansiyelimiz var ama yeni bir ülkeyle olan ticaretin oturması birkaç yıl alır. O yüzden buralardan da 2010 yılına yönelik bir fayda beklememek lazım.
  • Yani 2010’da işimiz zor.

 

Peki kriz bitecek mi?

Evet, daha önceki tüm krizler gibi bu da bitecek. Daha doğrusu, sonrasında yeni bir döneme geçtiğimiz yumuşak bir geçiş olacak. Kriz sonrasında insanlık daha da zenginleşecek. Gelir dağılımı muhtemelen daha da bozulacak ve zenginlik doğuya kayacak ama dünya ekonomisi büyümeye devam edecek.

Bizim bu çıkıştan nasıl bir fayda üretebileceğimizi merak ediyorsanız, “İleri Dönüşüm Kutusu adlı  kitaptan bir tane edinin lütfen.

Yorumlar
Bütün Yorumlar.
Yorumlar