Çoklu Görev Efsanesi 09.2010

Efendim biz iş hayatına dahil olduğumuzda (1985) ne cep telefonu vardı ne de kişisel bilgisayar. Günde iki tane yazı gelir, haftada birkaç toplantı yapılırdı en fazla. O yüzden toplantı dediğimiz şey aşırı ciddi bir etkinlik olarak değerlendirilirdi. Örneğin ilk iş yerimde Fabrika Müdürü Erol Bey toplantıya geç gelenleri içeri almazdı. Haliyle toplantı odasına telefon bağlanması da acil durumlar dışında mümkün değildi. Tam konsantrasyon ile çalışırdık.

İlk marka eğitimini verdiğimde (1993) cep telefonu yoktu. Cep telefonlarının hayatımıza girmesini takip eden yıllarda toplantıya veya eğitime girerken telefonlar kapatılırdı. Bu kapatma işini, eskiden gelen disiplinin bir devamı olarak sorgulamadan yaptık. Sonra, katıldığım ilk arama konferanslarını hatırlıyorum. Çok ciddi odaklanırdık konulara. Kesinti olmazdı.

Telefonlar ve diz üstü bilgisayarlar hayatımıza doksanlarda girse de toplantılardaki niteliksel dönüşüm galiba son beş yılın işi. Diz üstü bilgisayarların ve kablosuz internetin yaygınlaşması süreci hızlandırdı. Cep telefonundan e-posta alma-verme imkanları ve giderek 3G, işi çığırından çıkardı. Artık toplantıda cep telefonunu kapatanlar istisna gibi. Onlar da genelde bizim gibi 40 yaş üstü insanlar. Daha da garibi, toplantılara diz üstü bilgisayarla girip hem konuşulanlara kulak vermek hem de e-postaları cevaplamak bir çok şirkette standart uygulama haline geldi. Geçenlerde bir grup yeni yetme ile uzunca bir toplantı yaptık ve sağımdaki ve solumdaki arkadaşlar e-posta filan da cevaplamadılar. Toplantı süresince rastgele internette gezip durdular. Görünüşe göre, sürekli bağlı (connected) olmak temel ihtiyaç haline gelmek üzere. Eğitimler de değişti. Standart eğitim vermeyi yıllar önce bıraktım ama arada bazı özel programlar yapıyorum. Sahne şu: Karşımda 25 kişilik bir yönetici grubu. En az 20 laptop gün boyu açık. Son arama konferansında da sevgili Oğuz (Babüroğlu) insanları odaklamak için eskisinin iki katı enerji harcadı.

Evlerde de yeni neslin bir yandan televizyonda dizi izlerken yan tarafta bilgisayardan e-postalarına bakıp sol eliyle de cep telefonuyla mesajlaşabilme becerisi konuşuluyor. Ortak yorum da özellikle yeni neslin bir çok görevi aynı anda yürütme becerisi (multitasking) kazandığı, beyinlerimizin hızlı bir şekilde buna uyum sağladığı, bir nevi evrim geçirdiği şeklinde.

Görünüşe göre gençler aynı anda birkaç işi birden götürme konusundaki yeteneklerini hızla geliştiriyorlar ama açıkçası ben de eski eğitim veya toplantılardaki üretkenliği, derinliği bulamıyorum artık. Çoklu görev becerisi ve evrimleşme konusundaki kararsızlığım sürerken Stanford Üniversitesi’nde Ophir, Nass ve Wagner tarafından yapılmış bir araştırma imdadıma yetişti.

Araştırmaya göre çoklu görev yürütmede daha başarılı olanlar dikkati toparlayamama, odaklanamama ve görev değişikliğini hızlı yerine getirememe gibi sorunlarla karşılaşıyor. Yani atalarımızdan bize kalan “hızlı giden atın b.ku seyrek düşer” lafı şimdilik geçerli görünüyor.

Çoklu görev yürütenler (heavy media multitaskers) yeni bilgi girdilerine diğerlerinden daha duyarlılar. Her yeni ve ilginç şeye kedi gibi atlıyorlar. Onu görmezden gelemiyorlar. Nass’a göre ürkütücü olan şu ki, bu insanlar tek işle uğraşırken bile çok görevlilik eğilimlerinden vazgeçemiyorlar. Yani akılları dışarıda, ya da bir karış havada. Bu tür insanlar eski ama değerli bir bilgiyi işlemek yerine yeni bir bilgi aramayı tercih ediyorlar.

Ophir değişimi iyi veya kötü olarak değerlendirmek istemese de bu değişimlerin çözümleme yeteneği ve yaratıcılık üstündeki etkileri onu kaygılandırıyor. Pazarlama iletişimi sektörümüzün geleceği üzerine kafa yoranların ilgisiz kalamayacağı bir tehdit bu çünkü giderek karmaşıklaşan iletişim ortamında, google araştırmasıyla indirilmiş yüzlerce sayfa yerine sakin kafa ile yapılmış analizlere ve aradan sıyrılmamızı sağlayacak net fikirlere daha fazla ihtiyacımız var.

Sonuçta beyinlerimiz bir evrim geçirmedi ancak bu geçirmeyecek anlamına gelmiyor. Bir süre sonra beyin gerçekten çoklu göreve daha hazır hale gelebilir. Ancak bugün için, bir toplantıda hem sunuma, hem bilgisayardaki e-postalara, hem de cep telefonuna bakmaya çalışarak toplantının esas konusuna odaklanma ve kaliteli zaman ayırıp iyi fikir üretme işinden fedakarlık ediyoruz.

Tabi bilimsel gerçek ne olursa olsun, sosyolojik durum (mahalle baskısı) ortama ağırlığını koyuyor. Bizim şirkette toplantılarda cep telefonu kapatma ısrarımı bu yıl itibariyle bıraktım. Pek karışmıyorum. Çok önemli bir sunum filan değilse telefonlar açık kalabiliyor çünkü herkesin “connected” olduğu bir salonda bağlantısız kalmak da çağ dışı bir görüntü haline geldi. Görünüşe göre beyin evrimleşene kadar içerikten biraz kaybedeceğiz ya da yeni nesiller için yüzeysellik standart hale gelecek.

 

Yorumlar
Bütün Yorumlar.
Yorumlar