Büyükdere Caddesi Manzaraları 04.02

Geçen Pazar Boğaz’a balık yemeye indik. Evden (4. Levent) Sarıyer’e kadar arabayı Şebnem kullandı. Ben de etrafa bakınırken Maslak’ta bir billboard ilgimi çekti. Acaba nasıl yapar da bunun hakkında bir şeyler yazarım diye düşünürken, bir sonraki ve daha sonrakiler hakkında da yorum yapma ihtiyacı duyunca bu haftanın malzemesi ortaya çıktı. Kalamar gelene kadar bizim yazının kabası bitmişti. (Halimize bakar mısınız; Balık yemeye giderken bile oturup yazı malzemesi topluyoruz. Nasıl bir hayat bu böyle?)

Dikkatimi çeken ilk ilanda, İstanbul Belediyesi’nin köşklerde 100 kişilik coffee break (aynen öyle yazıyor) ve pasta içeren bir gecelik düğün paketini 888 milyon liraya halka sunduğu duyuruluyordu. Bunun gerçekten de çok yararlı bir hizmet olduğunu düşündüm. Belediye salonlarındaki kuru resmi nikahlar oldum olası canımı sıkar. Hayatının bu en önemli gününde çok uzak yollardan gelmiş akrabalar ayaküstü on beş dakika sohbet ediyor ve yangından mal kaçırır gibi evleniyorsun. Seri imalat.

Sosyolojik analizini başka birisi yapsın ama böyle zengin bir kültüre sahip bu topraklarda modern bir evlilik ritüeli oluşturamaması, yirminci yüzyıl Türk toplumunun kültürel kayıplarından biridir bence. Ve belediyenin bu girişimi bir çok insana Malta Köşkü veya Hıdiv Kasrı gibi eşsiz mekanlarda evlenme fırsatı açacak gibi görünüyor. Kim düşündüyse aklına sağlık, Allah razı olsun.

İkinci billboard Persil’e aitti. Düz beyaz zeminde sadece “Türkiye Persil farkını yaşıyor” yazıyordu. Şebnem ile “ne kaçırdık acaba?” diye düşündük. Gerçekten, ne oldu da ülke olarak bu farkı idrak ettik merak ediyorum. Herkese bedava deterjan dağıttılar da bizim evi mi es geçtiler?

Sonra Luna’nın omega-3 ana temalı ilanı vardı. Türkiye’de margarin giderek (commodity) mal pazarı haline dönüşüyor. Konvansiyonel margarinde marka olarak farklılaşmak zorlaştıkça pazarın iki güçlü markasından Sana lezzet alanında, Luna da sağlık alanında yeni arayışlara giriyor, kontrastı artırıp ayrışmaya çalışıyor. Genç ve pratik kimlikli Luna’nın sağlık alanında yeni açılımlara gitmesi akıllı bir strateji. Ülkede sağlıklı margarinin adı Becel olmakla birlikte, Luna o kadar medikal alana sıkışmadan mevcut marka değerlerinin üzerine sağlıkla ilgili vaatleri rahatlıkla ekleyebilir gibi geliyor.

Hacıosman’da, yerine ilan alınmadığından dolayı kaldığını zannettiğim bir “Hasan Arat” ilanı gördüm ve bir Beşiktaşlı olarak tekrar rahat nefes aldım. Bilirsiniz küçük bir ilan bile o kurum/kişi hakkında çok ip ucu verir. Bakın bu gereksiz ve kötü tasarlanmış ilan neler söylüyor: Farklı bir şey deneme cesareti ama ne yapacağını tam bilememe, hedefe yanlış kurşun atma. Dolayısıyla yöneteceği kurumu maceralara sürükleme potansiyeli. Sağlayacağı yararı değil de kendini öne çıkarma ve kötü bir uygulama. Yani küçük hesaplar yapma ve işi ehline teslim etmeme.

Sonra bir Elidor ilanı: Elidor Yenilendi. Şaşırmadınız değil mi? Daha önce de şampuan piyasasından bahsetmiştim. Kadınlar aynı şampuanı iki kez almazlar, tatminsizlik ömür boyu sürer diye. İşte konu itibariyle standart bir şampuan ilanı ama uygulama  başarılı ve ayırt edici. Bocuk fikrini çok iyi buluyorum.. Şu sıralar başarılı bir grafik çizen Elidor giderek Unilever’in global markası Sunsilk’e yaklaşıyor mu ne?

Ve son olarak Finansbank – Firstclass. Bu kampanya bana ikna edici geliyor. Sonuçta bir banka için hizmet kalitesi tabii ki en başta gelen konu ve bugüne kadar iyi hizmet verdiğini söyleyen yüzlerce banka reklamı görmüşüzdür. Bana bu inancı veren Finansbank’ın kararlı yaklaşımı, ses tonu ve yabancı bağlantı destekleri oldu herhalde. Bu arada Finansbank amblemi ile Amerikan filmlerinde ambulansların üzerinde gördüğümüz işaret arasındaki benzerlik uzun süredir dikkatimi çekiyor. Tasarım sürecinin öyküsünü gerçekten de çok merak ediyorum. Bilerek mi esinlendiler, bilmeden mi kullandılar, ne oldu?

Yorumlar
Bütün Yorumlar.
Yorumlar