Uludağ Ekonomi Zirvesi – 2014 25.03.2015

Giriş:

Son yıllarda iyice tekrara giren ve gösteriye dönüşen marka/pazarlama konferanslarına gitmemenin yarattığı entelektüel açlığı gidermek amacıyla, geçen sene Uludağ Ekonomi Zirvesi’ne gitmeye karar vermiştim. Hadi itiraf edeyim, biraz network olur diye de düşündük yol arkadaşım Ufuk Çarşıbaşı ile. Sonuçta haklı çıktık ve 2013 zirvesinden büyük ölçüde tatmin olarak döndük. Sonra da olabildiğince erkenden 2014 rezervasyonumuzu yaptık.

2013 zirvesinin bence zayıf tarafı bir “CEO Show” havasında olmasıydı. Ama yine de ünlü iş liderlerimizi canlı dinlemek, onlarla aralarda sohbet şansı bulmak iyiydi. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyim; Bu yıl da aynı sıkıntı vardı. Dahası, bir çok CEO genelde aynı şeyleri söyleyerek tekrara girdi. Eğer seneye de böyle olacaksa, biz büyük ihtimalle gelmeyiz.

Ancak, Uludağ Ekonomi Zirvesinin genel olarak başarılı bir proje olduğunu da söylememiz lazım. Artıları eksilerinden fazla. O yüzden, iyileştirerek sürdürmek herkesin, en çok da ülkenin yararına. İstanbul ve Ankara’nın dışında, üstelik dağın başında bu kadar insanı toplamak kolay değil. Eleştirelim ama hakkını verelim.

Zirve Öncesi

Zirveden önceki gece Twitter kapatıldı. Sabah kahvaltıda herkes hareketli bir gün yaşayacağımızı düşünüyordu. Belki bakanlar gelmeyecek, belki de hükümete artan tepkiler ortama yansıyacak, protestolar olacaktı. Hiçbiri olmadı. İlk günkü oturumlarında Twitter lafı saat 16:30’da telaffuz edildi. Şahsen şaşırdım. Bunda Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’in iş dünyasının takdir ettiği şahsiyetler olmasının da payı olabilir.

1.Gün

Açılış konuşmalarından çok dikkate değer notlar alamadım. Hanzade Doğan geçmiş on yılda başarıyı getiren teknik formülün gelecek on yılda geliri yirmi bin dolara çıkarmaya yetmeyeceğini söyledi. Demokrasi konuşalım dedi. BTSO başkanı İbrahim Burkay da “dünün ezberleriyle yarını inşa edemeyiz” diyerek destekledi. Bursa valisi ise yerli otomobili Bursa’da yapacağımızın müjdesini verdi ve tekstil ürünlerinde markalaşmaktan bahsetti. Diğer konuşmalar protokole uygundu.

Ali Babacan keyifsiz başladı. Son yaşananlardan mutlu olmadığı kulislerde konuşuluyordu ve yüz ifadesi bunu destekler mahiyetteydi. Krizin geçtiğini ama dünyada kronik-uzun işsizliğin sürdüğünü ve bunun önemli bir sorun olduğunu söyledi. Son on yılda kamu maliyesi, sağlık, sosyal güvenlik ve bankacılık alanlarında başarılı olduklarını, 2012-2013 yıllarında ise yapısal dönüşümü hedeflediklerini söyledi. Ancak yapısal dönüşüm adına yapılanlar yine muhtelif kanun ve yönetmeliklerdi. Beni kesmedi. Zaten orta gelir tuzağını aşacak mahiyette yapısal bir değişim olsaydı, bunu hissederdik. 6.5 yıllık ortalama çalışan eğitimiyle on bin dolar geliri yakalamanın Türkiye’nin başarısı olduğunu söyleyip “eğitim şart” diye tamamladı bakan. Son oturumda Mehmet Şimşek de aynı tabloyu gösterdi ve sanki üniversitelere yapılan yatırımların on yıl sonra milli geliri otomatikman ikiye katlamasını beklemek dışında bir açılımımız olmadığını teyit etti.

İlk oturumda Mehmet Büyükekşi Asya sermayesindeki artışa dikkat çekti ve ihracattaki katma değeri artırmanın şart olduğunu ve bunun için arge, tasarım, inovasyon ve marka önemli dedi. Sonrasında hayatımda ilk kez bir Rus yönetici dinledim. Hem de kadın. Dzhhomart Aliev yaptıkları nükleer reaktörü savundu ve Rusya’da nükleer tesislere yakın oturan insanların nükleer enerjiye daha pozitif yaklaştıklarını söyledi… Bilemedim.

Bir sonraki oturumu Hamdi Akın’ın kızı (başarıyla) yönetti. İş dünyamız yeni bir marka iş insanına hazır olsun. Adı Pelin Akın. Bir kenara yazın. İngiliz milletvekili Jack Straw Türkiye İngiltere ilişkileri konusunda yuvarlak konuştu. İlişkiler konusunda en çarpıcı yorumu ise Hamdi Akın yaptı. Bu coğrafyadaki denge ve dinamiklerin savaş öncesi 1913 yılında döndüğünü, İngiltere AB’den çıkarsa  Türkiye’nin yine o yıllardaki gibi İngiltere-Almanya (AB) arasında bir tercihe zorlanacağını ifade etti. Bu zirvede İngiliz-Alman rekabeti ilginçti. İngilizler ana sponsor ve çok aktifler iki yıldır. Almanya ise eski cumhurbaşkanı Wulff ile temsil ediliyordu bu yıl. Seneye onlardan da sponsorluk bekliyorum artık.

Sonra da Fatih Terim’in konuşmasını dinledik. Terim bu tür iş buluşmalarında konuşmanın altından hakkıyla kalkan biri ama birkaç kez izledikten sonra sıkıyor çünkü hep aynı muhabbet. Bir alıntı yapmam gerekirse, “kayıplarda eleştirebilmek için kazançlarda da takdir etmeyi bilmeniz gerekir” lafını seçerim. Çünkü bizim iş kültüründe bir övgü eksikliği çok bariz. Çalıştığım dönemde bana en ağır eleştirileri yapan İtalyan ve Hollandalı müdürlerim, aynı zamanda iyi bir iş yaptığımda da en çok övenlerdi. Yerel yöneticilerimden bir övgü aldığımı hatırlamam.

Öğleden sonraki ilk oturum “bu topraklardan dünya markası çıkar mı?” temalıydı. Erdal Karamercan tecrübeyle sabit doğrulardan bahsetti. Kendi markanızla yurt dışında başarı kazanmanın çok uzun bir yol olduğunu, marka satın almanın bir çok durumda daha iyi bir çözüm olduğunu söyledi. Ethem Sancak “başbakanımız da bir marka diyerek” yandaş medya tavrını sürdürdü. Hakan Ateş dünya markası olma yolunda müteahhitlik, cam, bira gibi sektörlere ve Simit Sarayı, Kahve Dünyası, Evyap gibi şirketlere şans tanıdı. Süreyya Ciliv Turkcell müşterilerinin yarıdan fazlasının yurt dışında olduğunu söyleyip yerel olmadıklarını vurguladı. Hüsnü Özyeğin havayollarının doğal avantajı nedeniyle, THY dışında Pegasus’un da şanslı olduğunu, onun dışında taahhüt sektörünün Çin ile korakor rekabet ettiğimiz tek alan olduğu belirtti.

İlk günün son oturumundan pek etkilenmedim. Ya moderatörden, ya konuşmacılardan… Dört mega trendin altı çizildi: 1)Bulut, 2)Mobilite, 3)Big data, 4)Sosyal medya… Bildik şeyler. Teknoloji bir duraklama devrine mi girdi,  yoksa ben mi yoruldum?

Neyse, akşam yemeği iyiydi. İlk gün akşam yemeğinin sponsoru, geçen sene olduğu gibi İngiltere Elçiliği idi ve bu yılda güzel bir organizasyon yaptılar. Fatih Erkoç’u yıllardır dinlememiştim. Çok iyi buldum. İş insanlarından oluşan bir kitleyi bile coşturdu.

İkinci Gün

Chobani yoğurtları ile ABD’de büyük başarı yakalayan Hamdi Ulukaya çok başarılı bir sunuşla güne iyi başlamamızı sağladı. Öncelikle iş adamlığının, girişimciliğin özel bir kategori gibi sunulmamasını istedi, herkesin bunu yapabileceğini söyledi. İhtimal ki CEO Club üyelerinin tüyleri diken diken oldu. Belki de gülüştüler. Göremedim.

Bir işe başlamanın önemine örnek verdi kendi girişimini. Mevlana’nın “yola çıktığınızda yol size görünür” sözünden ilham alarak plansız, programsız da işe girişilebileceğini söyledi. Türk tipi kervan yolda düzülür yaklaşımının başarılı bir örneğiydi. Şaka yapmıyorum, onda da bir hikmet var. ABD’de herkesin “yapabilirsin” diye işe başladığını söyleyerek kendisininki gibi öykünün sadece Amerika’da yazılabileceğini belirtti. Bence haklı. O ülkedeki motivasyon unsurlarının yarısı bizde olsa neler çıkar… Danışmanların, yöneticilerin işleri karmaşıklaştırmayı sevdiğini, şirketlerin yazılı kurallarla değil liderler ve davranışlarla yönetileceğini söyleyerek konuşmasını bitirdi. Arada görseydim “peki birader kurucu lider gittikten sonra onun ilkelerini bir yerlere yazmış olmak ve yeni nesillere bu şekilde aktarmak iyi olmaz mıydı?” diye sormak isterdim. Bir sonrakine artık.

Günün ilk oturumunda Servet Topaloğlu başarılı bir moderasyon yaptı. Yeni küresel mutabakatın açık pazar, açık toplum, açık iletişim olduğunu söyledi. Muharrem Yılmaz’dan biraz muhalif sözler bekledik ama gelmedi. Şu an uzun vadeye bakmamızı engelleyecek şekilde bir enerji kaybettiğimizi söyledi sadece. Bir de çevre, yaşlanan nüfus ve kentleşme vurgusu yaparak “eğitim şart” dedi ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın değişken politikalarıyla eğitimin geleceğiyle ilgili hiç umut vermediğini anlattı. Buna da şükür dedik çünkü iki gündür sanki memlekette bir bölünme yokmuş, Twitter kapatılmamış filan gibi bir hava vardı. Abdülkadir Konukoğlu cari açığın azaltılması için yerli üretimin tercih edilmesi yönünde kampanyalar yapılması gerektiğini söyledi. Yabancı hayranlığına karşı çıktı. Bu oturumun sürprizlerinden biri Tarkan Kadooğlu idi. Sonradan öğrendim ki kendisi iş dünyasının Kürt açılımındaki arabulucusu. Memleketin üç sorununu demokrasi açığı, cari açık ve çözüm süreci olduğunu, cumhuriyetin tarihi boyunca bölgesel dengeleri kuramadığını anlattı. Kaya gazı vb şeyleri geçici olduğunu, ülkenin güneş, rüzgar gibi sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelmesi gerektiğini söyledi. İki gün boyunca üç dört kez Kürt lafının geçmesi herhalde on sene önce düşünülemezdi. Bu oturumun ve günün kazancı ise BİST başkanı İbrahim Turhan oldu. Son on yılda ekonomi kitaplarında yazanları (Econ101) yaparak buraya geldiğimizi, son on yıllık başarıyı 1975-2002 yılları arasındaki kayıplarla  birlikte değerlendirmek gerektiğini söyleyerek başladı. Çok havalara girmeyelim dedi. Şu an oldukça riskli bir durumda olduğumuzu, orta gelir tuzağı ve eğitimli işsizlerin büyük tehlike olduğunun altını çizdi. En önemli eksikliğimizin, temel meselelerde dahi ülkede bir konsensus olmadığı görüşüne yürekten katıldım. Bir çok gelişmiş ülkede insanlar her şeyi tartışır ama milli meselelerde mutabakat vardır. Bizde toplumsal ve siyasal mutabakat olan tek bir konu yok.

Almanya eski cumhurbaşkanı Wulff tipik bir Alman gibi konuştu. Herkesin hayal ve yenilik peşinde koştuğu bir günde Almanların “dokunulabilir” şeyler üzerinde uzmanlaştığının altını tekrar çizdi. Herkes üniversite okumak zorunda değil dedi. Teknik eğitime ağırlık vermemizi önerdi. Alman mühendisliği ve Türk çalışkanlığının Almanya’nın gelişmesinde iyi iş gördüğünü, bu temelde ortak bir gelecek çizebileceğimizi belirtti.

CEO SHOW diyebileceğimiz bir sonraki oturumda konuşulanların çoğu geçen senenin tekrarı idi. Büyük holdinglerimizde kayda değer bir yenilik yok, bildiğimiz gibi.

Son Panel:

Bushnell, Hoffmann ve Bujorean gibi etkileyici yabancı konuşmacılar dışında TEB Genel Müdürü Ümit Leblebici de ilginç şeyler söyledi. Bujorean girişimcilikte başarı için 1)Başarı açlığı, 2)Sermaye bulunurluğu, 3)Teknik yeterlilik ve 4)Eko sistemi kurabilmek gerektiğini ve dünyada bu dördüne sadece ABD ve İsrail’in sahip olduğunu, Türkiye’nin üçte kaldığını söyledi.  Tüm dünyada teknoloji dışında bir gelişme/girişim alanı görülmediğini, herkesin internette bir şeyler yapma peşine düştüğünü söyledi ki sonuna kadar katılıyorum. Yeni şeyler aramamız lazım. Sağlık, spor, turizm, eğitimde bence daha büyük boşluklar var. Mevcut okulların durumunun çok kötü olduğunu çünkü yirmi yıl sonra açılacak işlerle hiç alakasının olmadığını söyledi.

Ümit Leblebici ilk düzenli orduyu kuran Türklerin bu ordunun ihtiyaçları olan doktorluk, mühendislik, lojistik gibi işlerde iyi olduğunu ama soyut düşünce ve sürdürülebilirlik konularında zayıf kaldığımızı söyledi. KOBİ’lere sadece para değil, fikir de vermek gerek dedi. Benzer şekilde Abdullah Kaya da çok fazla girişimcilik, inovasyon yarışması olduğunu ama bunların birbiriyle konuşmadığını, odaksız kaldıklarını söyledi. Hak verdim. Sadece inovasyon yarışmalarıyla inovatif bir ülke olmamız zor.

Amerikalı konuşmacılar girişimcilikten, fikirden, yeni alanlardan bahsederken ülkenin az sayıda parlak beyin peşinde koştuğunu, Almanların ise daha temel, sosyal konulara ve eğitime öncelik vererek farklı bir profil çizdiğini gördük. Bence dünyanın ikisine de ihtiyacı var. Herkes yenilik peşinde koşarsa arabaları kim yapacak? Üniversite eğitimini çoktan gereksiz ilan eden Amerikan sisteminin giderek liseleri de gözden çıkardığını hissettim. Konuşmacılar bu tür konferanslara 12-14 yaşındaki çocuklarımızı getirmemiz gerektiğini söylediler mesela. Seneye çocuklarla gelmek fena fikir değil bu arada.

Mehmet Şimşek’in sunumu beğeniyle izlendi. Gerçekten ne istediğini, ne yaptığını bilen bir bakan kendisi. Ali Babacan da öyle. Bu ülke kendilerine çok şey borçlu. İster istemez Erdoğansız AK Parti senaryoları geldi aklıma. Her neyse…

Mehmet Şimşek cari açığın önümüzdeki dönemde anlamlı bir şekilde düşebileceğini gerekçeleriyle anlattı. Bana mantıklı geldi. Umarım da öyle olur. Devletin ARGE’de nispeten iyi olduğunu savunma sanayinden örnekler vererek anlattı ve özel sektörün katma değer üretmede daha aktif ve istekli olması gerektiğini, hükümetin yeterli destekleri verdiğini söyledi. Bir Turquality akredite danışman olarak haklı buluyorum kendisini. Bence devlet de Kore misali daha yaratıcı programlar geliştirebilir ama özel sektörün fasoncu kimlikten çıkmak için fazla bir çaba sarf etmediğinin de birinci elden şahidiyim.

Mehmet Şimşek’i birkaç kez izledim. Değerli bir beyin ama karizma eksiği var. Kendisi bir CHP hükümetinde olsa hiç tereddüt etmeden tarz bir top sakal önereceğim ama orada olmaz. Geriye (benimki gibi) tarz bir gözlük ve biraz daha dar pantolonlar giymek kalıyor. Hararetle öneririm.

Gloomboomdoom şirketinin sahibi ve Dr.Kıyamet lakaplı ekonomist Marc Faber bol grafikli agresif bir sunum yaptı. Dünya ekonomisine 1850-2024 aralığında baktı genel olarak. Tablolar oldukça karmaşıktı ve daha da önemlisi rakamlar okunmuyordu. Anladığım kadarıyla abi reel ekonomici. Global ekonominin çok büyüdüğünü, ABD’nin sürekli para basmasının yapısal sorunlara çözüm getirmediğini savunuyor. Dünyada para çok ama kazanç imkanları az, bundan sonra para kazanmak değil, kaybetmemek önemli diyor. Çin ekonomisindeki risklerin de dikkatini çekerek dünyanın giderek karışacağını, ekonomik sıkıntıların siyasi çalkantılarla ve hatta bir savaşla sonlanmasının mümkün olduğunu söyledi. Savaşı bilmem ama küresel krizin bitmediğini ve kolay bitmeyeceğini düşünenlerdenim ben de. Karardık ve çıktık salondan. Fatih Erkoç bu konuşmadan sonra sahne alsa iyiymiş.

Son Söz:

  •        Uludağ Ekonomi Zirvesi başarılı bir organizasyon. Yapanların eline sağlık. Kolay iş değil.
  •        Seneye daha az CEO/sponsor, daha fazla akademik/entelektüel konuşma olabilir.
  •        “Dress Code” tüm duyurularda yer almalı. Biri kravatlı, diğeri gömlekli olmuyor.
  •        Toplantı mekanı dar. Bunu organizatörler de biliyor ama yazmazsam olmaz.
  •        Program çok sıkışık. İki kez ara atlandı. Dediğim gibi, konuşmacı CEO sayısı azaltılırsa iyi olur. Network saatlerinin azalması değil artması lazım özetle.
  •        Ya, bir de şu her konuşmadan sonra plaket adetinden vazgeçsek? Her anlamda tasarruf olur.

Seneye görüşür müyüz orada? Bakacağız.

Yorumlar
Bütün Yorumlar.
Yorumlar