Koşsak Barcelona’da Oynayacağız da    07.05.2018

 Neden bir dünya markamız yok diye soralı yirmi seneden fazla oldu. O gün bugündür sebepleri üzerine kafa yoruyor, kendimce bazı sonuçlara ulaşıp önerilerde bulunuyorum. Dünya markaları çıkaramamamın, küresel ekonomide söz sahibi olamamanın daha belirleyici sebepleri var kuşkusuz ama ülke insanının motivasyonu da tali bir sebep olarak etkili oluyor bu mücadelede.

Tezim şöyle; Türkiye büyük ve güzel bir ülke. Ülke çapında sağlanan başarılar maddi-manevi iyi bir tatmin sağlıyor ve küresel hedef koyan fazla kişi çıkmıyor. Yani annemizin ligi bize yetiyor. Halbuki Romanya’da bu böyle değil mesela. Vasat bir ülke ve küçük bir ekonomi. Orada çikolata veya mobilya pazarının yarısına hakim olsanız küresel ölçekte büyük bir servete karşılık gelmez. Ülke televizyonlarının ünlü bir sunucusu veya ligin yıldız oyuncularından biri olmanın getirisi de Türkiye ile kıyaslanmaz. O zaman ne oluyor? Ülkenin yetenekli insanları yurt dışında başarı için daha fazla çaba harcıyor. Muhtemelen o nedenle, bir çok Balkan veya Afrika ülkesinden bizim kaç katımız global sanatçı ve sporcu çıktı şimdiye kadar. Bizde ise, Barcelona’da oynayacak kadar yetenekli oyuncularımız bile kendini fazla zorlamayıp burada mutlu bir hayat sürmeyi tercih ediyor.

Türkiye pop müzik piyasasında başarı kazanmış yüzlerce sanatçı içinden global arenada şansını deneyen beş kişi anca vardır. Onlar da bir süre çabaladıktan sonra memlekete döndüler. Çünkü burada rahatları iyi. Bir konsere çık yüz bini, iki reklama çık milyonu cebe koy. Üstüne ekstralar filan… Futbolcusun ve süper ligde birkaç transfer yapıp milyonları cebe atıyorsun. Ne diye zorlayacaksın kendini yurt dışında. Hadi zorladın yabancı dil öğrendin ama yıllarca disiplin içinde çalışmak, deniz görmeyen evlerde oturmak çekilir iş mi? İstanbul’da boğaza nazır evde oturup akşamları Bebek ortamlarında turlamak varken.

İş dünyası da benzeri bir motivasyon içinde. Büyük bir ekonomimiz var. Herhangi bir sektörde yüzde on pazar payın olsa, daha ne istersin? Üstüne, sürekli büyüyen ve hep kazandıran bir gayrimenkul piyasası. Yap ciroyu, ertele borçları ve vergileri, al malı mülkü ve hayatını yaşa. Boğazda, Bodrum’da  turlamak varken ne gezeceksin Endonezya’da, Nijerya’da. Ne uğraşacaksın dünya markası yapmak için.

Global bir hedefiniz yoksa uzun vadeli planlara, stratejik yaklaşımlara, büyük yatırımlara da ihtiyacınız olmuyor haliyle. Çünkü iç piyasada sıkıntı yok, hemen herkes aynı kafada. İş dünyası için güzel örnekler sunan futbolda da bitirim başkanlar, tüccar teknik direktörler ve futbolcular arasında dönen bir çark söz konusu. Kimse farklı bir şey denemediği için iyi bir örnek de gösteremiyorsunuz. Başarı büyük ölçüde tesadüfe kalınca ortada tek oyun alanı kalıyor, hakemler. Ah bu eyyamcı hakemlerimiz olmasa futbolumuz dünyayı sarsacak ama olmuyor bir türlü.

Şaka bir yana, bu ülkede global kariyeri olan nadir futbol insanlarından Cüneyt Çakır en çok eleştirilen kişilerin başında geliyor. En son Real – Bayern maçında yine sosyal medyayı salladı. Hata yapmış. Evet her hakem hata yapar, bunun neticesinde global kariyeri de zarar görebilir bundan sonra ama biz bu tür insanları yıllardır aralıksız eleştiriyoruz. Öte yandan,  neredeyse hiçbiri hiçbir stratejik açılım gösteremeyen “büyük” başkanların bu yönünü eleştiren yok. Televizyonlarda Türk futbolunun marka değeri diye cümle kuranların hiç birinin marka ile ilgisi ve bilgisi yok. Günah keçisi hakemler çünkü sponsor değiller. Bir hakemi eyyamcı yapan nedir hiç düşündünüz mü? Ben söyleyim; piyasa.

O yüzde bizim ülkeye gerçekçi ve yapıcı bir eleştiri kültürü getirmeden, doğruyla yanlışı samimi bir şekilde ayırmadan dünya markaları çıkarmamız zor. İşe medyadan başlamak lazım ancak orada da malum ilişkiler yumağı nedeniyle kimse yönetimleri, stratejileri sorgulamıyor. Çünkü reklam veren ve sponsorların en ufak eleştiriye dahi tahammülü yok.

Yıllar önce Para dergisinde, ABD’deki benzer örnekleri gibi, tarafsız bir şekilde teknik iletişim değerlendirmeleri yapıyordum. Ancak çok basit (ama bence yapıcı) bazı eleştiriler yüzünden anlı şanlı şirketlerle sıkıntılar yaşayınca bıraktım. Şimdi Türk medyasının açık ara en tarafsız, sağlam ve rasyonel duruşuna sahip Dünya gazetesinde yazıyorum. Malum sebeplerle eleştiriden çok öneriye yöneldim burada ama gerektiğinde lafımı sakınmıyorum. Bu kültür yaygınlaşmalı özetle.

Yorumlar
Bütün Yorumlar.
Yorumlar