Kişi Marka – 7 01.2009

En güzel filmi sen çektin, en güzel ritmi sen buldun. En güzel de sen ağlarsın.

Dizimizin başlarında Atatürk ile ilgili olarak “ben resmi ideoloji tarafından putlaştırılan süper kahramandan ziyade bu özverili vatanseveri, duygusal insanı seviyor ve sayıyorum” demiştim. Bunları yazarken Can Dündar’ın “insan Atatürk” vurgulu bir belgesel çektiğini bilmiyordum ama filmin tanıtımını görünce çok sevindim. Nihayet biri Atatürk’ü rozet, heykel ve sokak adlarının dışına çıkaracaktı. (Türkiye’de Atatürk adlı 3500 sokak/cadde/meydan var.)

Ancak filmle birlikte eleştiriler de patladı. Bunların çoğu “filmi görmeden” yapılmış ideolojik yorumlardı ve haliyle ilgimi çekmedi. Sonra Mustafa Altıoklar’ın yazısı ulaştı internetten. Sinematografik açıdan filmi yerden yere vuruyordu. Ve Kasım’ın son haftası “Mustafa”yı  izledim. Altıoklar’ın yazdığı ve bir çok reklamcı arkadaşımın belirttiği gibi kötüydü.  Hiç bir duygusal titreşim yaratamayan, donuk, derinliksiz, coşkusuz bir işti.

Çıkarken ben de Can Dündar’a kızgındım. Tabii ki ona kızan kişilerin çoğundan farklı olarak, Atatürk hakkında olumsuz/yanlış şeyler söylediği için değil; Kötü bir film yaptığı için. İyi bir film yapsa, zaferlerde bizi coşturabilse, hakkında söylediği söylenen olumsuz şeylerden daha fazlasını kaldırırdı. Sonuçta insanlar aptal değil. Çok içtiğini herkes biliyor. Böyle büyük bir insanın zaafları da olabileceğinin herkes farkında. Yakışıklı adam, kadınlarla vukuatı da olabilir. Kaldı ki öyle eşine ihanet gibi durumlar da yok. Bill Clinton’un kırdığı cevizler bini aştı ama hala en sevilen Başkan. Yani bunlar sorun olmaz ama Mustafa filminde öyle kötü bir atmosfer yaratılmış ki kapıdan berbat bir duygu haliyle çıkıyorsunuz, hiç bir şeye tahammülünüz kalmıyor. Ayrıca bana sorarsanız Can Dündar Atatürk’ün “olumsuz” yönleriyle ilgili çok temkinli davranmış. Örneğin “yalnız” ifadesinin yanına çoğu zaman “bağımsız” lafını da eklemiş. Bir çok şeyi de sonradan atmış.

Peki neden böyle oldu? Sanırım en iyi cevabı biz pazarlamacı/reklamcılar veririz. Çünkü cevap ideolojik değil, teknik. Bence temel hata Can Dündar’ın bu işi bir sinema yönetmenine havale etmeyip kendi çekmesi. Yani iyi bir sinema filmi çekebileceği konusundaki aşırı özgüveni. Biliyorsunuz, dizimizin temalarından biri de bu ikinci kariyer ve aşırı özgüven mevzuu. Bir alanda başarılı olup da haddini bilenlerin azlığından şikayetçiyiz  ama MFÖ’nin “Sen neymişsin be abi?” şarkısında dillendirdiği bu kendini ispat, çevreden takdir görme, hayatta bir iz bırakma motivasyonlarının da son derece de insani, anlaşılabilir şeyler olduğunu anlatmaya çalıştık dizimizde. O yüzden, kişisel kariyer anlamında yapılanlara diyecek bir sözüm olmaz.

Ama iş, örneğin bilmediğiniz bir alanda yeni yatırıma girişip milletin ekmeğini riske etmeye gelince orada itirazım başlar. Ya da senaryosunu patronun yazdığı reklam filmi projelerinden müsademi isterim. Can Dündar’ın yaptığına, yani yıllardır beklenen bir “fikrin” heba  edilmesine ise çok kızıyorum. Adam gibi bir Atatürk filmi yapmak, bu ülkedeki aklı başında insanların  belki elli yıllık beklentisi ve bu kötü uygulama yüzünden belki elli yıl daha kimsenin cesaret edemeyeceği bir iş haline geldi.

Bizim aldığımız reklam/ajans ilişkileri eğitimlerinde “yaratıcılarla yarışmayın” mesajını çok net verilir. Ben de verdiğim tüm pazarlama eğitimlerinde bunun altını çizerim. Ayrıca yirmi yıldır ajanslara (yaratıcı ekiplere) brif veririm. Brif verirken, PPM yapılırken, yönetmen filmi çekerken müdahil olmamak zordur ama biz pazarlama profesyonelleri bu konularda çok sıkı  tembihlendiğimiz için işin sanatsal bölümüne yönelik bir müdahale yapmayız. Haddimizi biliriz. Reklamla ilgili toplantılarda (ki yüzlercesine girmişimdir) renk, müzik, kurgu, oyun vs konularında fikir üretmez, gelen işin hedefe uyup uymadığına yönelik yorum yapar, düzeltmeyi yine “sanatçıdan” bekleriz.

Ama yıllardır görüp dururum ki aynı durumda olan insanların çoğu, özellikle de çok uluslu firma terbiyesinden geçmemiş alatıurka yöneticiler, bıraksalar filmi çekecek kadar iddialı ve müdahildirler. Zaten memlekette herkes teknik direktör veya reklamcı; kimsenin haddini bildiği yok. Can Dündar’ın bu filmi kendisinin çekmesi de en hafif ifadeyle haddini bilmezliktir.

Aynı hafta gittiğim Issız Adam filminde Çağan Irmak çok bildik, binlerce kez işlenmiş bir hikayeden enfes bir film çıkarıyor, öbür tarafta Can Dündar dünyanın en güzel hikayesinden kötü bir film üretiyor.

Aynı şekilde Çağan Irmak yetmişlerin “bildik” şarkılarını doğru yer ve zamanda kullanarak tekrar liste başı yaparken, Goran Bregoviç milli destanımıza çingene müziği yazıyor. Hele o oratoryomsu final müziği?  Tüy dikiyor. Film bittikten sonra jenerikte gördüm ki sözlerini Can Dündar yazmış. Bravo.

 Ne demiş Atatürk; “efendiler! hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz hatta reis-i cumhur olabilirsiniz; fakat hiçbir zaman sanatkar olamazsınız.”

Yorumlar
Bütün Yorumlar.
Yorumlar